İŞLETMELERDE VERİMLİLİK
İş dünyasının tamamı neredeyse verimlilik peşinde. İster mavi yaka olsun, ister beyaz yaka, ister makine olsun, ister bilgisayar, her patron üretimde kullandığı kaynaklardan maksimum verim almayı amaçlar, amaçlamalı. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur misali verimlilik üzerine kafa yorarsanız, ölçüm yapıp çıkan sonuçlara göre iyileştirmeler yaparsanız verimlilik yükselebilir, aksi halde verimsizliğin içinden çıkamazsınız. Verimlilik, maliyetleri düşürecek dolayısıyla da karlılığı artıracak en önemli silahtır. Günümüzün rekabet şartlarında ön plana çıkmak istiyorsak eğer verimlilik üzerine çok detaylı düşünmemiz gerekir. Bu makalemde fabrikanızda verimliliği nasıl artırabileceğinize dair yöntemler ve tüyolar veriyorum.
İşletmeler yaptıkları yatırımlarla bir potansiyel oluştururlar (kapasite) ve ardından bu potansiyeli değere dönüştürmek için çaba sarf ederler. Verimlilik, bir ürün ya da hizmet üretmek sureti ile oluşturduğumuz değerin üretimi esnasında harcanan kaynaklarla olan ilişkisini gösterir (bu temel tanımın yeterli olmadığına yazının ilerleyen safhalarında değineceğiz).
Üretim yapan bir tesis için mevcut sermaye ile oluşturulmuş makine/tezgah ve işgücü kapasitesinde kısa sürelerde dönüşüm sağlamak kolay olmadığından bunların başlangıçta tam randımanlı kullanılması işletme verimliliği açısından tatminkar sonuçlar verebilir. Fakat kapsamlı üretkenlik artışının hedeflenmesi durumunda daha planlı ve programlı bir çalışma gerekeceği aşikardır. Bunun için işletmelerde başta iyi bir örgütlenme ve yönetim akışı oluşturulmalı, ardından da kararlı bir şekilde gerekli adımların atılması sağlanmalıdır.
Verimlilik, bir değeri oluşturmak üzere kaynaklarımızı ne kadar iyi kullandığımızın göstergesidir. Kaynaklar ve değer yapılan işe göre farklı şekillerde tanımlanabileceğinden dolayı verimlilik de farklı olarak değerlendirilmelidir. Buradaki temel fark iş sonucu oluşan değerin nitel mi nicel mi olduğu ile alakalıdır. Örnek vermek gerekirse, üretim yapan bir işçinin birim zamanda kaç adet parçayı doğru ürettiği verimliliğini tanımlarken, bir Ar-Ge ofisinde yapılan geliştirme faaliyetinin tanımlanmış proje takvimi içerisinde işin bütününe ne kadar değer katacağı önemli olacaktır. Görüleceği üzere her ikisinde de ortak payda zaman olmakla beraber birinde sayısal beklentiler ağırlık kazanmışken diğerinde sağlanacak fayda ön plandadır. Bu bağlamda işletmelerin iki temel çalışan profiline kısaca değinmek istiyorum.
Beyaz yaka çalışanlar genelde büro veya ofis ortamında akıl yoğun çalışan eğitim seviyesi daha üst personeldir. Dolayısı ile bunlar için verimlilik farklı bir şekilde tanımlanmak zorundadır. Zira bu tarz ofis ve büro ortamlarında sürekli tekrar eden tipte işler olabileceği gibi anlık durumlara göre farklılık gösterecek ihtiyaçlara da cevap vermek gerekebilir. Genel olarak beyaz yaka çalışanların yaptığı işin sayısal adedinden çok sisteme katacağa nitel değer işletme açısından daha önemlidir. Bunun yanında bahsi geçen nitel değeri belirli bir payda altında toplayarak ölçmek de oldukça zordur. Dolayısı ile bu kapsamdaki verimlilik değerlendirmesinde birim zamanda üretilen iş yerine ne kadar fayda elde edildiği, müşterinin ne kadar memnun olduğu ve sistemin geneline sağlanan katkı gibi kabuller daha sağlıklı sonuç verir. Gerçekten de danışmanlık hizmeti sonunda müşterinin ne kadar memnun kaldığı veya ArGe faaliyetleri sonucu üretilen bilginin değerinin ölçülmesi hiç kolay değildir. Yöneticileri de beyaz yaka gurubuna dahil edebiliriz. Dolayısı ile hem yönetici hem de beyaz yaka çalışanlarının verimlilik artışı konsunda “Zaman Yönetimi” başlıklı makalemi okumanızı tavsiye ederim. (LİNK: Zaman Yönetimi)
Mavi yaka çalışanlar ise, direkt olarak ürün ve hizmete etki eden, emek yoğun çalışan personelimizi tanımlar. Üretim yapan işletmelerde hammadde fireleri, makine ve ekipmanın tam randımanlı kullanılması, üretim için planlanmış sürelerin kayıpsız kullanılması ve hatasız üretim (kalite) işletme kaynaklarının etken kullanılmasının ana girdilerini teşkil eder. Mavi yaka çalışanların verimliliği bu kaynakları ne kadar kayıpsız kullandıkları ile alakalıdır. Mavi yaka çalışanlarının verimlilik artışı konusunda “Mavi Yaka Yönetimi” başlıklı yazıma bir göz atmanızı tavsiye ederim. (LİNK: Mavi Yaka Yönetimi)
İster mavi yaka isterse de beyaz yaka çalışanlarımız olsun, verimliliğin tam merkezinde bulunduklarından yaptıkları iş ile ilgili ne kadar iyi eğitim almış oldukları ve motivasyonlarının seviyesi işletmenin verimini etkilemektedir. Bu amaçla gereken ihtiyacın belirlenmesi yöneticilerin bir fonksiyonudur.
Dikkat edilirse yukarıda verimlilik, üretkenlik ve etkenlik kavramlarını sanki eşanlamlıymış gibi kullandık. Belki de okuyucuların bazıları anlam benzerliği nedeniyle şu ana kadar cümle içerisindeki kullanımlarına dikkat dahi etmediler. Temelde verimlilik, üretkenlik ve etkenlik arasında benzerlikler olmakla beraber, üretkenlik ortaya konan çaba ile bu işe ayrılmış kaynaklar arasındaki ilişkiyi irdelerken etkenlik mevcut kaynakların ne kadar doğru kullanıldığına odaklanır. Bu iki kavramın daha rahat anlaşılabilmesi amacıyla aşağıda basit bir örnek vermek istiyorum.
A kişisi bir makinada 2 saatte 50 adet parça, B kişisi de ayni makinada 3 saatte 90 adet yine ayni parçadan üretmiş olsunlar. Bu durumda B kişisi saatte 30 parça üretirken A kişisi saatte 25 parça üretmiş ve dolayısı ile B kişisi A kişisine göre birim zamanda daha üretken çalışmıştır.
C kişisi ise bir önceki operasyondaki A ve B kişilerinden gelen parçaları kontrol edip düzeltmekle sorumludur. Yapılan kontrol işlemi sonucu kendisine A kişisinden gelen 50 parçadan 10 tanesini, B kişisinden gelen 90 parçadan 33 tanesini düzeltmek zorunda kalmıştır. Dolayısı ile A kişisi aslında saatte 20 adet doğru parça üretirken B kişisi ise saatte ancak 19 adet doğru parça üretebilmiştir. Sonuç olarak A kişisi B kişisinden daha etken çalışmış ve işletmeye olan katkısı daha yüksek olmuştur.
Görüleceği üzere, etken kaynak kullanımı sonucu işletmenin maliyetlerinin önemli oranda düşeceği ve piyasadaki rekabet gücünün artacağı aşikardır. O halde işletmeler verimliliklerini takip ederken sadece üretkenlik üzerinden değil, ayni zamanda etkenlik kavramı ile işin içerisine kayıpları da dahil etmelidir. Bu nedenledir ki üretim yapan işletmelerde temel performans göstergesi olarak verimlilik yerine OEE olarak bilinen ve hazır bulunma, çalışma performansı ve kalite performansı olarak üç ana grupta toplanabilecek kayıplara odaklanan yaklaşım gün geçtikçe önem kazanmaktadır.
Temel olarak verimlilik, üretkenlik ve etkenlik kavramlarına değindikten sonra, bir işletme açısından bunların geliştirilmesi konularına adım atabiliriz. Bu aşamadan sonra verimlilikten kastımız yukarıda etkenlik olarak tanımladığımız kavram olacaktır.
ÜRETİM İŞLETMELERİNDE VERİMLİLİK ARTTIRMA
İşletmeler daha az kaynak tüketerek daha çok değer üretebilmek amacıyla verimlerini yükseltmeyi amaçlar. Yukarıda da değindiğimiz üzere bunun temel sonucu olarak kayıplar düşer, karlılık artar ve rekabet gücü yükselir. Dolayısı ile verimlilik işletmeler için hayati önem taşımaktadır.
Verimliliğin kontrol altında tutulabilmesi için öncelikle doğru ölçülmesi gerekmektedir. Zira ancak ölçebildiğimiz şeyleri yönetebiliriz. Bundan sonraki adım ise verimliliği geliştirecek faktörleri belirlemek ve bunları iyileştirmek için aksiyonlar almaktır. Üç temel adımı attıktan sonra yapılması gereken yandaki PUKO döngüsüne göre çalışıp, gerçekleştirdiğimiz her aksiyonun verimliliğe ne kadar etki ettiğinin kontrolünü sağlayarak bu gelişim sürecini sürekli hale getirmektir
Üretim yapan endüstriyel tesislerde verimlilik artışı konusunda “Yalın Felsefe” başlıklı makale size farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. (LİNK: Yalın Felsefe)
Üretim yapan işletmelerde verimliliğin arttırılabileceği ve aksiyonların odaklanabileceği birkaç noktaya değinmek istiyorum. Bunların sizin işletmenizde kullanılması mümkün olabileceği gibi, kendi incelemeleriniz neticesi verimlilik artışını sağlayacağını düşündüğünüz faktörleri belirleyebilirsiniz.
Yalın üretim yöntemlerini işletmeye adapte etmek
Çalışan motivasyonun arttırmak
Çalışan eğitim seviyesini yükseltmek
Çalışanların sürece katkısını sağlamak üzere teşvik edilmesi
Üretim ekipmanlarını (makine, tezgah, kalıp-aparat v.s.) optimum koşullarda çalışmasını sağlamak
Üretim zamanlarını düşürmemek için iyi bir bakım altyapısı kurmak
Bakım planlaması yapmak sureti ile plansız duruşların önüne geçmek
Üretim sayılarına etki edebilecek darboğazları önceden belirlemek
Doğru bir planlama altyapısı kurarak kayıp zamanları minimize etmek
Üretim verimliliğine katkı sağlayacak modern teknolojileri takip etmek ve kullanımını sağlamak
Enerji kullanımı açısından daha verimli sistemlerin kullanımı ile enerji ekonomisi sağlamak
Kayıpları azaltacak hammadde ve yardımcı malzemelerin araştırılması ve kullanımı
Aşırı stoklardan kaçınmak
Fabrika içi yerleşiminin iyileştirilmesi suretiyle malzeme akışının daha kesintisiz ve hızlı olmasını sağlamak
Ürün kalitesine etki eden faktörleri belirleyerek çalışanları bu konuda bilinçlendirmek
Müşteri açısından değeri tam olarak belirleyip üretimi buna göre şekillendirmek, değere katkısı olmayan her şeyi bertaraf etmek
Günümüzün rekabet şartları tüm şirketleri kıt kaynaklarını verimli kullanmaya zorluyor. Organizasyonel verimlilik, işletmenin planlarını mümkün olan en düşük seviyedeki kaynak harcaması ile uygulama yeteneğidir. Dolayısı ile işletmenin sürdürülebilir bir şekilde hayatta kalabilmesi organizasyonel verimliliğin sağlanması, yani işgücü, zaman, para ve hammaddenin daha verimli kullanılması ile mümkündür. Diğer yandan verimlilik artışı ile karbon ayak izimizi de önemli ölçüde azaltarak geleceğimiz olan çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz. Sadece bu getirisi bile tek başına verimlilik artışının ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.
Unutmayın, bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık. Onlara hak ettikleri gibi bir dünya bırakmak boynumuzun borcudur.